“Trugo, Bolu’dan sonra, Bursa, İstanbul, Samsun, Sakarya, Düzce, Ankara, Kocaeli, Van ve Denizli’de kurulumlarını tamamlamış. Yılsonunda 81 ilde şarj istasyonları olacak. Şarj cihazları %100yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanıyor.“
2022'de Avrupa'da en çok elektrikli araç satan, Çin'de hızla büyüyen, ABD'ye fabrikalar kuran Volkswagen Grubu, 2023 –2027 yılları arasında elektrikli araçlara 180 milyar Euro yatırım daha yapacağını açıkladı.
(gbkz: karbüratör)
(gbkz: tek noktadan enjeksiyon sistemi)
(gbkz: çok noktadan enjeksiyon sistemi)
(gbkz: direkt enjeksiyon sistemi)
Benzin deposunda bulunan yakıtı benzin otomatiği vasıtasıyla çekerek karbüratöre göndermek, hava filtresinden gelen temizlenmiş hava ile uygun oranlarda karıştırarak emme manifoldu üzerinden silindirlere iletmektir.
Depodan gelen benzin ile hava filtresinden gelen havayı motorun ihtiyacına uygun oranlarda karıştırarak motora gönderir. Ayrıca motorun tüm devirlerdeki benzin-hava karışım ihtiyacını karşılar.
Benzinin yanması için hava ile karışması şarttır. En uygun yanma için karışım oranının 15 birim havaya 1 birim benzin olması gerekir. Hava miktarı arttıkça karışım fakirleşir (18/1 gibi). Hava miktarı azaldıkça karışım oranı zenginleşir (9/1 gibi).
Motorun çoğu çalışma durumu için 15/1 karışım oranı uygundur. Fakat bazı özel durumlarda daha zengin karışımlara ihtiyaç duyulur, karbüratörün bütün bu değişen ihtiyaçları karşılayabilmesi istenir.
(link: https://otomobilteknoloji.blogspot.com/2016/03/karburator-nedir-ne-ise-yarar-gorevi.html::daha fazla bilgi)
(bkz: motor yakıt sistemi)
karbüratörlü yakıt sisteminden sonra geliştirilmiş olan, 90'lı yıllara ait yakıt enjeksiyon sistemidir. karbüratörlü sistemden daha iyi performans sergilemiştir fakat yerini kısa sürede (gbkz: çok noktadan enjeksiyon sistemi)ne bırakmıştır.
örneğin tofaş (obkz: tipo) 1.4 i.e motor tek noktadan enjeksiyona sahiptir. yine sonlara doğru broadway modellerinde de bu sistem görülür.
(bkz: motor yakıt sistemi)
otomobil (automobile): kendi kendine giden araç.
ilk otomobilde tek silindirli bir motor ve aktarma elemanları at arabasına monte edilmiştir.
1885 yılında ilk otomobil carl benz tarafından geliştirildi. tek silindirli, (gbkz: benzin)li (gbkz: dört zamanlı motor)a sahipti. at arabasından türetilen 3 tekerlekli gövdenin arkasına (gbkz: motor) yerleştirildi. araçta iki kişilik koltuk bulunuyordu. motor gücü 0,75 hp. motor (gbkz: karbüratör)lüydü ve (gbkz: buji) ile ateşleniyordu.
1886 yılında "benzinli motorla hareket eden araç" ismiyle ilk otomobilin patenti alındı (patent no: 37435)
otomobille ilk uzun yola çıkan bir kadındı.
1888 yılında ilk uzun yol seyahat, carl benz'in eşi bertha tarafından toplam 180 km'lik bir yolculukla bu otomobilde gerçekleşti. iki oğluyla birlikte toplam 3 kişi bu yolcuğu gerçekleştirdi. bertha, mannheim'dan doğduğu yer olan pforzheim'a bu otomobille gidip gelerek, tüm dünyaya otomobilin ne kadar pratik bir araç olduğunu göstermiş oldu.
pforzheim'a 106 km'lik yolculuk 12 saat sürdü. yolda yakıtı bitince, yakıt olarak bir eczaneden 10 litre ligroin (yakıt eteri) satın aldı ve yola devam etti. (link: https://www.youtube.com/watch?v=vsGrFYD5Nfs&t=2s::ilk yolculuk video)
(link: https://www.youtube.com/watch?v=rW1pjg0gcnU::film)
Ford’un T modeli ile seri üretim başladı. Onun kırdığı üretim rekoru (15,007,034 adet)
17 şubat 1972’de VW Kaplumbağa ile geçildi.
1955 yılına ait bir milyonuncu Kaplumbağa. Bugüne kadar 21 milyondan fazla
üretilmiştir, bu aracın babası Profesör Ferdinand Porsche, dahi niteliğindeki teknisyen ve düşünür (1875-1951).
“Otomobil” kavramı (kelimenin tam anlamıyla “kendi kendine giden araç”), orta çağlarda ileri görüşlü düşünürlerin kafalarına takılmaya başlamıştır. Ancak hırıldayan tek silindirli motoru ile at arabası şasisinden oluşan ilk otomobil, bugün otomobil olarak kabul ettiğimiz araçtan çok uzaktı. Başlangıçta; mucitler ve mühendisler motoru ve hareket elemanlarını üretmişler ve at arabası yapımcıları da aracın geri kalan kısmını tamamlamışlardı.
Teknik başarı asla küçümsenemez. Otomobille hareket etmek hızla daha popüler hale geldi, ancak çok geçmeden yolcular rüzgar ve hava şartlarına karşı daha iyi koruma istemeye başladılar.
1901’de ilk Mercedes görüldü ve şimdiden bizim otomobil olarak kabul edeceğimize çok benzemekteydi. Ön ve arka koltukları, çamurlukları ve katlanır tavanı vardı. Motor öndeydi ve arka tekerlekleri hareket ettiriyordu. Gövde için ahşabın yerini çelik almaya başlamıştı. Otomobiller, ABD’de Henry Ford’un fabrikasında bant konveyörü kullandığı ve kitle halinde kişisel taşıma aracı olarak otomobilin yolunu açtığı 1908 yılına kadar, tek tek monte ediliyordu. Bu T Modeli (“Tin Lizzy”) 19 yılda 15 milyonun üzerinde üretildi. Otomobil,
Amerika’da bu şekilde kitle ulaşım aracı haline geldi. Avrupa’da, bu süreç daha uzun zaman aldı.
Üreticiler genellikle sadece motor ve şasi üretmiş olup gövdeler el işçiliği metotları ile yapılmaktaydı. Yüzlerce firma hala zenginler için üretim yapan pazara kendilerine özgü kavramlarını getirdiler.
1935 yılında Citroën otomobil üretiminde bir sonraki büyük devrimi gerçekleştirdi. Kendi
kendini taşıyan bir gövdeye sahip ilk otomobil olan “7A, La Traction”. Kaporta ahşap değil tamamen çelikten yapılmıştı. Günümüzde ise gövde için sadece alüminyum bile kullanılmaktadır.
Sonra, herkesin sahip olabileceği bir otomobil anlamına gelen Volkswagen geldi. Profesör
Ferdinand Porsche, 1938’de devrimci tasarımını geliştirdi, ancak bütün zamanların en başarılı ve Almanya’nın savaş sonrası ekonomik mucizesinin sembolü haline gelen “Kaplumbağa” eşsiz kariyerine ikinci Dünya Savaşı’ndan önce başlayamadı.
“Kaplumbağa” bugün hala üretilmekte ve satılmaktadır. 1953’te Chevrolet, Corvette ile
plastik gövdeli seri üretim otomobilini sunan ilk üretici oldu. Bütün dünyada hemen hemen bütün modern otomobiller, yılda neredeyse 40 milyonu, preslenmiş çeliğe bağlı kalmakla beraber, bu modelin beşinci nesli her zamanki etkinliği ile korozyona meydan okumaktadır. Tabii ki çelik paslanır, ancak tamamen galvanizlenmiş kaportası ile Audi 100 ilk defa 1982’de göründüğünde, bu konuda bir şeyler yapılabileceğini öğrendik.
Alüminyum da zamanın tahribatına başarı ile karşı koyabilir. Hafif olması daha önceki yolcu taşıyan at arabası yapımcılarının birçoğunu onu kullanmaya teşvik etmişti, ancak yalnızca günümüzdeki Audi A8, A2 ve Honda NSX tamamen alüminyumdan imal edilmiş otomobillerdir. Gelecek için, otomobil tasarımcılarından yenilik yapmaları ve daha sağlam fakat daha hafif konstrüksiyon ve basit üretim yöntemlerini birleştirmeleri beklenmektedir.
Aynı zamanda otomobil gövdesi gerçekten hurdaya çıktığında yüksek geri kazanım seviyesi istenmektedir. Ancak otomobilin tarihi ile ilgili bu geçmişe hızlı bakış bizi iyimser olmaya teşvik ediyor; geleceğin otomobil gövdesi, çok ilginç şekillerde olumlu gelişme gösterebilir.
İnsanların talihlerini pozitif yönde etkileyecek çok az icat bulunmaktadır. Bunlardan birisi
tekerlektir. Carl Benz motorlu aracını ilk kez harekete geçirdiğinde tekerlek 7.000 yaşındaydı.
Bu dahiyane fikrin beşiği Mezopotamya’da aranmalıdır: Ne Amerika kıtasında, ne Güneydoğu Asya’da, ne de Avustralya’daki eski kavimlerde biliniyordu. Tekerlek olmadan
mobilite ve taşıma imkansızdı. Bir tekerlekle tabii ki fazla birşey hareket ettirilemez. iki teker
bir aksla birleştirildiğinde, ilk araç yapılmıştı. Tekerlek ilk ortaya çıktığı andan itibaren çeşitli
devirlerde birçok mucit ve teknikerler için çetin bir ceviz olmuştu. Tahta yüzeyli tekerleklerin
ömrü kısaydı ve metal tekerlek yuvası olmayan dönmeyen akslar da sürekli problem yaratıyordu.
Parmaklı tekerleğin icadı Kelten tarafından yapılmıştı. Bu tekerlek tipi hızlı ve kolay hareket
edebilen araçlara imkan tanıyordu ve tabii ki savaş tekniğinde de yeni bir boyutu simgeliyordu. Çekiş olarak beygir gücünün kullanılması yaklaşık 4000 yıl önce ortaya
çıkmıştı. Bir savaş arabasının ulaşabildiği 30 km/s’lik hız, ancak üçbin beşyüz yıl sonra,
buharlı makinenin icadıyla geçilebilmişti.
Demirin işlenebilmesi, araç tekniğini de ilerletmişti. Metal aks ve aks bağlantılı araçlar
daha pratik ve güvenli idi. Ve 1660 yılında yaprak yay icadı ile yürüyen aksamın hikayesi de
başlamış oldu. Yaylar sadece konfor aracı değildir. Aynı zamanda tekerleklerin yolla olan
temasını en üst düzeyde tutmaya yararlar. Günümüzde yürüyen aksam tekniği kısmen
bilgisayar kontrollü olduğundan, işler fayton araba devrine kıyasla çok daha iyi yürümektedir.
iskoçyalı bir veteriner olan John Boyd Dunlop otomobil için vazgeçilmez bir aksesuar olan hava dolumlu lastiği icat etmiştir.
Günümüzde 250 km/s’lik hızlarda bile sürüş stabilitesi güven ve konfor sağlayabilen alçak
enine kesitli-geniş taban lastiklerin üretilebildiği teknolojiye kadar katedilecek çok yol vardı.
Otomobillerin ilk kullanılmaya başladığı dönemlerde bozuk yollarda sık sık rastlanılan nal
çivisi lastiğin doğal düşmanı sayılıyordu.
Michelin kardeşler 1894 yılında kendi yaptıkları araçlarında Paris’ten Rouen’e kadar olan yarışta hava dolumlu lastikleri kullandılar. Fransız lastik hanedanlığı kurucuları, 22 kez lastik tamiratı için durmak zorunda kalmalarına rağmen, icatları kendi değerini kanıtlamaya başlamıştı. Motor gücünün artmasıyla birlikte performansı yüksek lastikler ve yürüyen aksam sistemlerine olan talepler de artıyordu. Bugün her iki alan da, otomobil gelişiminde birer karmaşık araştırma ve geliştirme alanları olmuştur. Gelecekte optimum zemin temasını ve gerçek tekerlek lokasyonunu sağlayacak aktif süspansiyon sistemleri daha çok kulanılmaya başlanacaktır ki bu da aktif güvenliği ve devrilmeye karşı önlemi artıracaktır.
Lastik üreticilerinin de yapılacak çok işleri var. Gelecekte lastikler daha uzun ömürlü olmalı
ancak daha az sürtünme katsayısı ve gürültüsü açığa çıkartarak enerji tüketimi ve konfora
katkıda bulunmalıdırlar. Gelişim için diğer alanlar, kış koşullarında veya ıslak zeminde yol kavrama ve iz takibidir.